Cuma, Mayıs 27, 2011

Yaşar Nuri Öztürk İsyan ediyor!

Yaşar Nuri Öztürk'ün İsyanı

“O İslam tarihinin en büyük dehasıdır ve bütün İslam Fıkhı’nın da mimarıdır. Diğer bütün mezhep imamları ise kendisinin çırağıdırlar ve çoğu ibadet kuralları ile ilgilenmiş, suya sabuna dokunan çokça bir şey söylememiştir. Ama bu büyük zat İslâm’ı yozlaştıranlara karşı çıkışları yüzünden yıllarca hapiste kırbaçlanarak işkence görmüş ve öldürülmüştür. Yani o, doğru bildiklerini canı ve kanı pahasına söylemekten çekinmemiş bir şehittir.

İmam-ı Azam (Ebu Hanife El-Nu’mân bin Sâbit, 699-767) öylesi bir ölümcül mücadeleyi niçin vermiştir; a- İslâm’ın bir tür Arap ideolojisine dönüştürülmesine, b- aklı yok sayan Emevî despotizmine karşı çıktığı için vermiştir. Evet, bu büyük insan sözde “kâfir” oldu diye, deccal oldu diye öldürülmüştür. Neden?.. Çünkü camileri beyin yıkamak ve insanların temiz duygularını dönüştürüp sömürmek için kullananlara karşı çıkmıştır da ondan!

“O günkü inanç sömürüsü ve yozlaştırılması bugün de süregitmekte; herkese anlamadığı bir dilde ibadet, yani Arapça şartı koşulmaktadır. Bu kitabımda, şimdi bunların canlarına okudum; çünkü Maun Suresi -ki sadece üç satırlık bir suredir- “Ne söylediğini anlamadan namaz kılanlara lanet olsun!” diyor. Ama 1300 yıldır hâlâ dayatılan şey Arapça ve Arapçı olmaktan öteye geçememiştir. Bu mücadeleyi Atatürk de vermiştir; ama -ne yazık ki- onun vefatından sonra işler yine tersine döndürülmüştür. Arapça Hz. Muhammed’in ana dilidir; evrensel bir din olan İslam’ın dili değildir!

“Bu sahte Müslümanlığa karşı mücadele veren ikinci kişi Hallaç’tır... Hallac-ı Mansur (el-Hüseyin bin Mansur el-Beyzavî, 858-922) da iki şey yüzünden asıldıktan sonra lime lime edilerek öldürülmüştür, a- dinin “Allah ile aldatma”nın aracı yapılmasına karşı çıktığı, b- eşit paylaşım istediği için.

En’el Hak” nedir?.. Öyle, “Ben tanrıyım” filan demek değildir! “Ben varım, ben gerçeğim, ben eşya değilim!” demektir. Bunu söylemesinin nedeni Arap efendilerinin insanı bir tür köle-kul düzeyine indirgemiş olmasındandır. Fransız düşünür Marcel der ki; “Hallaç’ı tanımadan hiçbir peygamberi doğru dürüst tanıyamazsınız; hele hele İsa’yı asla...” . “Ben Hallac’ı tanımak için tam 40 yılımı verdim. Ve ondan öğrendim ki, kendisi bir mucize olan Kuranıkerim’in içinde bir başka mucize var; Mâûn Suresi. Kuran’da her sayfa 15 satırdır; bu, 3 satırlık bir sure, 7 küçük küçük ayet... Ne diyor bu sure ve kim/ler bu surenin söylediğinden rahatsızdır?..

“Kuran’ın ilk ayetindeki emirdir okumak ve gelen ilk ibadettir. Namaz da bir diğer temel ibadet... Ama Kuran namaz kılmayanlara ne lânet okur, ne melanet, ne de -bazı aymazların yaptığı gibi- namaz kılmayanları tehdit eder. Ama namaz kıldığı hâlde, namazı kendi menfaatlerine alet edenlere lânet okur! Bu, bir hadis olsaydı, “sahih değil” deyip işin içinden çıkabilirlerdi; ama Kuran ayeti bunlar, kaçacakları delik yok!

“İşte böyle... Dinci tezgâhtarlara en büyük darbeyi Kuran’ın kendisi vuruyor. Bu darbeden kurtulmanın tek çaresi var; namuslu insan olmak ve halkın hakkına asla el sürmemektir... Duydum ki, biz bu kitabı yayımlayınca, okuyanlar Millet Meclisi’nde “Hele siz önce gidin şu Mâûn Suresi’ni okuyun!” diyorlarmış kamu malını götürenlere. Din yolunda haram yiyenler ellerinden gelse bu sureyi Kuran’dan çıkarırlar; ama buna güçleri yetmez! Öyleyse, tek çare bu surenin içeriğini anlam kaydırmaları ile işe yaramaz hâle getirmektir.

“Mâûn Suresi’nin verdiği 3 temel mesaj var:

1-) Kamunun haklarının ait oldukları yere gitmesini engelleyenler nedir bilir misin; onların dini-imanı yoktur!

2-) O namaz kılanlara lânet olsun ki, kıldıkları namazda ne dediklerini anlamadan okurlar. Öyleyse, “Kuran’ı Arapça okuyacaksın!” diye dayatanlar büyük bir vebal altındadırlar. Böylesi bir dayatma ne Kuran’da vardır, ne Hadis’te, ne de mezhep imamlarının öğretilerinde... Zaten Nisa/45 de bunu teyit eder ve “Ne dediğini anlamayacak kadar sarhoşken namaza yaklaşma.” der. Öyleyse namazda ne dediğini anlamak, namaz ibadetinin esasıdır.

3-) O namaz kılanlara lânet olsun ki, kıldığı namazı bir biçimde kendi çıkarlarına alet ederler. Şimdi siz Müslümanları camilere gelmeye teşvik edeceksiniz; onlarda milyon Dolarlarca para toplayacaksınız; bu soygunda size destek ve lojistik sağlayanlar buna göz yumacaklar ve bu toplanan paralardan nemalanacaklar; Alman yargısı buna el koyacak; Deniz Feneri’ni yargılayacak ve toplam 15,5 yıllık temyizsiz, kesin mahkûmiyet kararı verecek; sen hâlâ kalkıp o sahtekârların ülkemizdeki temsilcilerini, işbirlikçilerini kendi çıkarların uğruna koruyup kollayacaksın... İşte Mâûn Suresi bak seni de lânetliyor, haberin olsun!

“Bir kitlenin namazları lânetlenmişse, o kitle cami sayısını arttırdıkça lâneti de, belâsı da artar. Bizim peygamberimiz mabet yaptığı kadar, mabet yıkan da bir peygamberdir. Yani peygamberimiz hem cami yapmıştır, hem cami yıkmıştır... Niye yıktığının yanıtı da yine Kuran’dadır. Kuran’da “Mescid-i Zarar” diye bir kavram vardır 6-7 ayette geçen; insanlara zarar veren ibadethane demektir; bunu “Dırar” diye telaffuz ederler ki kimse anlamasın. Buralarda ibadet edilmez ve insanlara zarar verdiği için de yıktırılmışlardır.

“6 yıl önceki sayıma göre Türkiye’de 85 bin cami; fakat 67 bin okul var. Diyanet İşleri devletin en büyük ve en yaygın teşkilatı durumunda ve kullandığı bütçe 8 bakanlığın bütçesine eşdeğer... İslam fıkhında insanlara namaz kıldırsın diye kimselere para verilemez. Sorun bakalım o parayla namaz kıldıranlara; aldıkları para İslâm’a göre helâl midir, haram mıdır? Sorun bakalım, ne diyecekler... Konuşmamı bitirirken şunu söylemek istiyorum: Lânetlenmiş camilere gitmemek, gitmekten daha iyidir.”

Dip not: Bu yazıyı, 16 Nisan 2011 günü TÜYAP-İzmir Kitap Fuarı’nda, İnkılâp Kitabevi’nin düzenlediği ve Prof. Dr. Y. N. Öztürk’ün konuşmacı olarak katıldığı, “Özgürlük ve Adalet Şehidi Hallac-ı Mansur” konulu etkinlik sırasında aldığım notlardan derledim. .

Günün sözü: “Dinci tezgâhtarlara darbeyi vuracaksın; ama o hakkı Kuran’dan alarak...”

Mehmet Sağlam

Cuma, Nisan 07, 2006

Değerli grup üyeleri,
Yıllar önce yazdığım ve yılda 2 kez tüm medya mensuplarına, milletvekillerine ve üyesi olduğum yazışma gruplarına gönderdiğim ÇÖZÜMBOZAR başlıklı yazımı size de yolluyorum.
Uygun bulursanız, daha fazla gruba yayılmasına yardımcı olmanızı rica ediyorum.
Saygıyla...
Mehmet Sağlam
İZMİR
------------------
SORUNLARIMIZ VE ÇÖZÜMBOZARIN ÇÖZÜMLERİ Değerli Dostlar, Türkiye Cumhuriyeti devleti, milleti ve vatandaşları olarak, birikmiş, arapsaçına dönüşmüş, kronikleşmiş; fakat çözüm bekleyen binlerce sorunla karşı karşıyayız. Sorunlarımız öylesine köryumak olmuş ki, birini çözdüğümüz zaman o çözüm bile başımıza yeni bir dert açabiliyor. Bir başka deyişle, antikalaşan sorunlarımız kendi içinde öyle bir denge oluşturmuş ki, bu dengenin bozulmasına izin vermeyen bir kısırdöngü yaratmış. Bu tür dengelenmiş problemler deryasına dünya literatüründe herhangi bir isim verildiğini sanmadığım için önce bu açmaza bir isim koymak istiyorum: ÇÖZÜMBOZAR. Şimdi... Bu dünya Türkiye’den ibaret olsaydı; “demek dünya düzeni ve evrensel kanunlar böyle işliyor” der, kendi çözümbozarımız içinde mutlu mutlu yaşayıp giderdik. Fakat -ne yazık ki- dünyayı küreselleştirmek isteyen ve bizim çözümbozarımızı bir dünya sorunu olarak gören ülkeler de var bu dünyada ve bizi ara sıra “dürterek” mutsuz ediyorlar. İnsan hakları, ifade özgürlüğü, Kopenhag Kriterleri veya 36 fasikülde 2 bin standart gibi isteklerini ikide bir temcit pilavı gibi pişirip pişirip önümüze sürüyorlar! Yani topyekûn mutluluğumuz, Batı’ya endekslenmiş durumda. O nedenle kendi kişisel ve ailevi sorunlarımızı bir yana bırakarak, oturmuş ülke ve dünya sorunlarını tartışıyoruz büyüklü küçüklü. Tartışıyoruz da n’oluyor? Çözümbozarımızı bozabiliyor muyuz? Fasit dairenin dışına çıkabiliyor muyuz? Evimizde, köyümüzde, kentimizde gözle görülür bir iyileşme arzı endam ediyor mu? Gazete ve televizyonlarda bize somut olmasa bile soyut bir ipucu verecek, gönlümüzü ferahlatacak yeni bir haber okuyup izleyebiliyor muyuz? Hayır, hayır, hayır!... Peki n’olacak? Osmanlı’nın Duraklama Devri’nden beri yaşadığımız sorunlara son vermek için daha kaç gerileme, yıkılma ve yeniden kuruluş devri yaşayacağız? 15 devlet kurup yıkmışız zaten. Atatürk’ün önderliğinde kurulan bu genç Cumhuriyet’i de mi yıkıp yeniden yapmaya çalışacağız? Cumhuriyet çok mu yaşlandı ki? Yoksa insan yaşı ile devlet yaşını mı karıştırıyoruz birbirine? Yıkmadan revize etmek ve onarıp güzelleştirmek sanatını ne zaman öğreneceğiz acaba? Aslında bu çözümbozar karabasanını bir bilgi-teknoloji-üretim-refah düzenine dönüştürmek için tek bir formül gerekiyor ve şu anda mevcut. Fakat çözümbozarımız hep “Amerika’yı yeniden keşfetmek”le iştigal ettiği için formüldeki bilinmeyenleri bulup denklemi çözmeye bir türlü yanaşmıyor. Adı üstünde; Ç.ö.z.ü.m.b.o.z.a.r. Şimdi önce omuzlarımızı çöktürecek kadar ağırlaşan bu çözümbozarı oluşturan problemlerin listesini yazalım, reçetemizi: 1-Çarpık ekonomik sistem veya sistemsizlik 2-Giderek büyüyen iç-dış borçlar ve dev faiz sarmalı 3-Hastalıklı sağlık sistemi 4-İnsan merkezli değil, sistem merkezli ve ezberci eğitim sistemi 5-Büyüyen işsizlik sorunları, ulusal dokunun dejenerasyonu 6-Depreme hazırsızlık ve çarpık kentleşme 7-PKK ve Kuzey Irak sorunu 8-Radikal İslam ve türban sorunu 9-Yolsuzluklar, rüşvet, hortumculuk, çeteler, kara para vs. 10-Yozlaşmış, itibarsızlaşmış siyaset ve siyasetçiler sorunu 11-Hazine ve kamu kaynaklarının kontrol ve dağıtım kavgası 12-Kötü yönetim ve bürokrasinin vizyonsuzluğu 13-Sistemin hantallığı ve tıkanıklığı 14-Demokrasi sorunları (temsil, katılım ve denetim yoksunluğu) 15-Siyasi partiler yasası ve seçim sistemi sorunları 16-Yürütme, yasama, yargı sorunları 17-Vergi adaletsizliği 18-Tarım ve hayvancılık sorunları 19-İşçi-işveren, esnaf ve KOBİ sorunları 20-Belediye hizmetlerinde merkeziyetçi yapı ve sorunları 21-Gıda güvensizliği, gıdalardaki kimyasallar sorunu 22-Enerji sorunu 23-Trafik canavarı 24-Medyanın patavatsızlığı ve bazı dış güçlerin güdümüne girmiş olması 25-Modernleşme sancıları, feodal yapının sosyolojik sorunları 26-Avrupa Birliği’ne katılım sancıları ve sorunları 27-ABD’nin yarattığı global sorunlar ve bizden beklentilerinin olumsuz yansımaları 28-Küreselleşme sorunları 29-Tarihsel ve jeopolitik sorunlar 30-Kıbrıs, Ege ve uluslararası sorunlar 31- Küresel yönetişim (Global governance) ve Küresel Elit/Sermaye sorunları 32-Kültür, edebiyat ve sanat sorunları 33-Çözüm üretememe ve kısır yaratıcılık sorunları 34-Üniversitelerin bilime yabancılığı, aydınların sorunları 35-Araştırma, veri tabanı ve sistematik noksanlığı 36-Psikolojik sorunlar, karamsarlık, kişisel tatminsizlikler 37-Doğulu-Batılı kompleksi, özgüven yoksunluğu, “baba” arayışı 38-Kısa yoldan zengin olma hevesi ve bu uğurda yok edilen değerler 39-Ahlâkî ve etik sorunlar 40-Bireyselleşme sorunları 41-Ulus olarak cinsel tatminsizlik sorunları 42-Evlilik ve aile sorunları 43-Kadın ve insan hakları sorunları 44-Çocukların ve gençlerin sorunları, uyuşturucu madde bağımlılığı 45-Ana-babaların sorunları 46-Engellilerin, yaşlıların ve emeklilerin sorunları 47-Üretmeden tüketme alışkanlıkları 48-Beyin ve sermaye göçü 49-İletişim sorunları (Dil yozlaşması ve kavram kargaşası) 50-Uluslaşamama, nemelazımcılık ve “düşük sinerji toplumu” olma sorunu... Bu sorunların açılımını yapmak için ciltler dolusu kitap yazmak gerekir. Ne var ki bu başlıklar size sorunlarımız hakkında ortalama bir fikir vermiştir. Bunların çoğu geri kalmış veya gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunlarıdır; bazıları gelişmiş ülkelerde pek görülmez ve bazıları da Türkiye’mize özgü problemlerdir. Ulus olarak (aydını, akademisyeni, sanatçısı, siyasetçisi, yazarı, çizeri ve sade vatandaşı) bu sorunları durmadan konuşuyor, tartışıyor ve her fırsatta, her toplantıda bir hünermiş gibi durmadan dillendiriyoruz. Fakat ve maalesef bunların üstesinden gelecek çözüm yollarını bulmada veya uygulamada topyekun aciz kalıyoruz. Bunlardan bazılarının çözüm formülleri zaten var, ama devletin kasasında yeterli parasal kaynak yok. Bazıları araştırma ve veri tabanı istiyor. Bazılarının henüz çözümünü bulmuş değiliz. Bazıları savsaklanıyor ve bazıları da mevcut statükonun devam ettirilmesi için gözardı ediliyor. O hâlde, hedefe yönelik çözümleri bulmak ve uygulamak için şunlar gerekiyor: 1- Ulusal ve siyasi irade ve kararlılık 2- Derin devletin sivilleşmesi 3- Düşünce kuruluşlarının ve üniversitelerin işbirliği 4- Yaratıcı çözüm formülleri ve cesur kararlar 5- Ulusal kalkınma seferberliği 6- Varlıklı ve varlıksız vatanseverlerin kişisel ve kurumsal özverileri 7- Parasal kaynak 8- Yeraltı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılması 9- Uygulama 10- Süreklilik Gelelim reçetemize... Aslında tüm bu sorunların üstesinden gelmek için kurulmuş bakanlıklar, üst kurullar ve oralarda çalışan yetenekli insanlar var; fakat görüyoruz ki, işler bir türlü istenilen biçimde yürümüyor ve çözümbozar kâbusundan uyanamıyoruz. Öyleyse, benim önerim şu: Yukarıda 50 madde olarak yazdığım sorunlar kategorize edildiğinde, 20 başlık altında toplanabilirler. Bu 20 sorun kümesini irdelemek, değerlendirmek ve çözümlerini geliştirmek için, bir ULUSAL DÜŞÜNCE KURULUŞU (National Think-tank) tesis edilmeli: a- Bu kuruluş 40 kişiden oluşacak: Her bir sorunun çözümü için karşıt görüşlere sahip iki kişi... Bu heyette, ülkede veya yurtdışında yaşayan ve alanlarında çok başarılı, yaratıcı, dinamik, özverili ve vatansever bilim insanları, akademisyenler, bürokratlar, yöneticiler, sanatçılar, subaylar ve halkın temsilcileri yer alacak, b- Bu heyet; tüm yazılı ve görsel medyada ulusa tanıtılacak ve bir yemin töreni ile ant içip göreve başlayacak, c- TBMM’nde çıkarılacak bir kanunla olağanüstü yetkilerle donatılacak ve tüm devlet arşivlerine girme özgürlüğüne kavuşacak, d- Çalıştıkları kurumlardan bir veya iki yıl ücretsiz izin alınacak ve kazandıkları paranın birkaç kat üstünde maaş verilecek, ayrıca ödüllendirilecek, e- Abant toplantılarının yapıldığı tesise benzer bir yerde tüm konforları ve ihtiyaçları sağlanarak uygun çalışma ortamına kavuşturulacak, f- Devlet dairelerinde çalışan herkes, heyet üyelerine yardımcı olmada ve istedikleri bilgileri toparlamada seferber edilecek, g- Ürettikleri çözümler hemen halka duyurulacak ve medyada halkın da katılımı ile tartışılacak, ortaya çıkan yardımcı görüşler ve öneriler onlara derhal iletilecek, h- Muhatapları, Cumhurbaşkanı ve Başbakan olacak ve önerileri ivedilikle yürürlüğe konulacak, gerekirse o yönde kanunlar çıkarılacak, i- Bu heyete siyasi amaçla veya çıkar sağlamak için yanaşanlar derhal medyada teşhir edilecek ve kim olursa olsun “utanmaz adam” ilan edilerek yargıya sevk edilecek. j- Bu kişiler mutlaka bulunmalı ve ilk genel seçimlerde sadece bu heyeti oluşturmak için değil, diğer meclis komisyonlarında da görevlendirilmek için TBMM’ne milletvekili olarak kazandırılmalıdırlar. Bunu yapmak çok mu zor? Hiç de değil... Peki kim başlatacak bunu? Cumhurbaşkanı mı? Siyasiler mi? Ordu mu? Bürokratlar mı? Bunu önce halk isteyecek ve “tepedekilere”, bilinçli demokratik kitle örgütleri kurarak yaptıracak! Burada tüm sivil toplum örgütlerine, birey olarak her Türk vatandaşına, medyaya ve medyada sesini duyurabilen herkese büyük görevler düşüyor. Bu önerimi makul bulan, bir çözüm yolu olarak kabul eden her vatanseveri göreve çağırıyorum. Lütfen tüm önyargılarınızı ve kişisel çıkarlarınızı bir yana bırakıp bu çözümbozan “denge”yi yıkmak için seferber olunuz. Gemi su alıyor ve içindeki 74 milyon insan boğulma riski ile karşı karşıya. Daha fazla vakit kaybetmeye tahammülümüz kalmadığını görmüyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti ve tüm vatandaşları büyük tehlike altında. Ülkenin en gelişmiş beyinlerini ve özverili yüreklerini bir araya getirip bir kurtuluş yolu bulmak zorundayız. “Bir Türk dünyaya bedeldir ama iki Türk (takım ruhuna sahip olmadığı için) beş para etmez” sözünün aksini kanıtlama zamanı hızla geçiyor. Bunu yapamazsak, Türkiye eninde sonunda sevimsiz bir rejim ile yönetilmeye mahkum olacaktır. Zira hırsızlık, yolsuzluk, vurgunculuk ahlâksızlık ve saygısızlık artık su başlarını tutan tüm idarecilerin ve de halkın büyük bir kesiminin içine sinmiştir. Bu bataklık kendi kendini temizleme yeteneğini kaybetmiştir. Fakat ben, bu yetkilerle ve sorumlulukla donanıp da yüksek karakterini her türlü ahlâksız teklife karşı koruyabilecek 40 kişinin, bu milletin içinden çıkabileceğine inanıyorum. Dağ başını duman almış, yürüyelim arkadaşlar!... Saygıyla... Mehmet SAĞLAM mehmetttsaglam@gmail.com İZMİR
Dergimizin adresi. http://www.atadost.com

YAHOO! GROUPS LINKS

Salı, Şubat 21, 2006

FIRLAMA BILGE

ODTU Felsefe Bölümü Baskani Prof. Dr. Ahmet Inam ile yapilan bir söylesi:

— Sayın Hocam, “Hayvan” dergisine verdiginiz beyanatta: "Bilge dedigin firlama olur.” demissiniz. Bu görüsünüzde israrli misiniz?

— Gayet israrliyim, hatta bu görüsümü daha da ileri götürdüm, bilge dedigin hem firlama olur, hem de puşt olur diyorum. Bilge, hayatin bütün hazlarinin ardindan kosar ama o hazlarin hiçbirinin dangalagi olmaz. Serserilerle konusur, berduslarla arkadaslik eder, bir sürü dedikodunun farkindadir, magazinleri izler ama bulasmaz. Günde on bes dakika televizyon izler ama sonra genellikle evleri iki katli oldugundan yukari çikar, Mevlana'yi Farsçasindan okur, yatmadan önce iki bardak sarap içer. Bilge adamda hem sokakta süren hayati yasayabilme yetenegi ve gücü vardir hem de o hayatin disina çikabilme cesareti. Yani bilge insan, hayatin içindedir. Leman'i, Penguen'i okudugu zaman esprileri anlar, mel mel bakmaz. Yani ben bilgeyim, bu adamlar ne biçim espri yapiyor, çok ayip demez. Son çikan küfürleri bilir. Yeni küfürler üretir. Yasamdan tat almayi bilir ama bunu hiçbir zaman ayaga düsürmez. Ayagiyla yasadigi yasami, yukari çeker. O küfür ettigi zaman, küfür onda besmele gibi bir sey olur. Bizde bilge, yerinden kalkmaz, aksakalli, yemek yemez, çisi gelmez biri olarak bilinir. Oysa bilge dedigin dogal gaz kuyruguna girer, sirasini kapan olursa kavga eder, gerekirse karakolluk olur. Bu tanima göre bilgelik, akademisyenlikle pek örtüsmüyor. Akademisyenlik kötü bir is. Bilgelige aykiri, otuz yildir millete not veriyorum, kusturucu bir sey, biktim anasini satayim, hepinize sifir diyecegim bir gün. Ya da hepinize yüz, ne fark eder. Bilgelikle akademisyenlik arasinda bir iliski olabilir, o da yasi 18-20 olanlarla sürekli bir arada olmaktan kaynaklanan bir sey. Bu avantaji kullanirsaniz, yeni kalabilirsiniz.

— Biraz da aşktan konusalim mi?

— Aşkta benim teorim su; aşk dogustan hormonlarla ilgilidir ama ayni zamanda kazanilmasi, edinilmesi gereken de bir seydir. Emek ister. Hormonu iyi salgilayan asik oldugunu sanabilir, çildirabilir, azabilir ama ask ayri birsey. Bir sanat, bir güzellik yaratmaktir ask. Hiyarlarin, hamhalat heriflerin isi degildir. Diyelim ki kizin birini görüyorum, içime bir ates düsüyor ve asik oluyorum. Yok, öyle yagma, böyle beles bir sey olabilir mi? Ates düstükten sonra ne halt yedigine bagli olarak ask olur ya da olmaz. Ates düstükten sonra o atesi düsüren kisiye gidip onu söndüreyim hemen diyorsan, orada ask yoktur.. Ama ask düstugünde; kendimizi, hayati, yasadigimiz kültürü anlamaya ve dönüstürmeye çalisiyorsak, iste ask odur. Bize insan oldugumuzu hatirlatir ve büyük bir sorumluluk yükler. Asik oldugum zaman aklima su gelmeli, asigim, demek ki yapacak çok is var. Yani asktan aldigimiz enerjiyle bir yere bir agaç dikebiliyorsak, bir insana yardim edebiliyorsak, farkli kitaplar okuyabiliyorsak, geregini yerine getirdigimiz seydir. Ask esittir sevgili degil, iki kisilik de degil çok kisiliktir ask. Bütün dünyayi düsman belleyip Leyla'yi sevmek degildir. Leyla'da bütün insanligi sevmektir.

— Bir entelektüel olarak mutlu musunuz?

— Yalniz kaldigim zaman, genellikle gece ikiyle dört arasinda mutlu olurum. Televizyonu açarim ama seyretmem. Sesini dinlerim, duvarlara bakip öyle düsünürüm, belki yazasim gelir bir seyler karalarim. Uykum gelince, bu dünya düzelmez arkadas deyip yatarim. Bugün de kurtaramadik dünyayi ne yapalim derim. Hesabi durus, mutlulugu öldüren seydir. Örnegin Nietzsche, adam hayati boyunca bunu anlatti. Ama Nietzsche'yi okuyup karamsar olan adamlar var, onlara sopayla girismek istiyorum bazen. Adam demis ki, ben bir enerji kaynagiyim. Benim insan gibi insan olabilmem, içimdekilerin olabildigince bastirilmadan ortaya çikabilmesidir. Oysa yasam buna izin ermiyor, birbirimizi maskelemek zorunda kaliyoruz. Gerçi Freud medeniyetin temelinin bu oldugunu söylemis. Biz de içimizdeki hayvanligi bastiracagiz diye, içimizdeki insanligi da bastirmisiz. Hala içimizdeki erotik enerjiyle iliskimizde sakatlik var. Erotik yanimiz ortaya çiktiktan sonra ayip bir sey yaptigimizi düsünüyoruz. Onun için vatan millet sakarya, ilim aski, sanki hiç eros yokmus gibi davraniyoruz, dava adami kalibina siginiyoruz. Bütün bu kaliplarim disinda felsefe; çözüm arayanların değil, soru soranların yeridir, şeytanla muhabbettir. Ne zaman ki şeytan sizi alt eder, o zaman insan olduğunuzu anlarsınız.

*************************** Her yaşam bir romandır zaten. Siz bir öykünün uzun olmasını mı, iyi ve yaratıcı olmasını istersiniz? İşte mesele budur! (Each life on this planet is a novel anyhow. Which one would you prefer; a long story or a creative one? That's the question!)

Mehmet SAĞLAM

Salı, Ocak 31, 2006

DİNLENME TAŞI Taş, geçmişte insanı yaşama bağlayan bir iksirdi adeta. Tapınaklar, su yolları ve çeşmeler taştan yapılır; herkes taş evlerde yaşar, kara taşla döşenmiş yollarda yürürdü. Taş ocaklarında çalışan erkekler ekmeğini taştan çıkarır, çocuklarına değirmentaşında öğütülmüş undan yapılan taş ekmek yedirir, sofralarından taş sarımsağını eksik etmezlerdi. Kadınlar aynataşına bakarak yüzlerine taşpudrası sürerdi. Ve onlar taş üstüne taş koymadan musalla taşına konulmak istemezler di. Yaratıcılık, kabataşları sanat eserlerine çevirmekle gösterilir; taş ustalarına verilen değer, hastaları taşkıran otuyla iyileştiren hekimlerden daha az olmazdı. Taşı gediğine koymak için içinde taşın adı geçen kinayeli sözler söylerdi hatipler ve eleştiri için taşlamalar yazardı söz ustası şairler. Yıldıztaşlarıysa çocukların hayal dünyasını süsler, pamuktaşı dendiğinde akıllarına yumuşak taş yastıklar gelirdi. İnsanlar ya taş kalpliydi, ya yüreğine taş basardı ya da sabır taşıydı; taşı sıksa suyunu çıkaracak kadar güçlüydü ve çoğu yürekten “arka taş” (arkadaş) idi... Kendilerine “taş arabası” dedirtenler de vardı tabii... Onlar da çakmaktaşı ve benzinle çalışan çakmaklarla sigaralarını yakardı taşbebeklerin. Ya o taş kumbaralar... İşlek caddelere yerleştirilen o taştan küpler... Maddî durumu iyi olanlar ceplerindeki bozuklukları taş kumbaraya atar, ihtiyacı olanlar gelip ihtiyacı kadarını alırdı; birer yardım fonu gibi çalışan taştan, sahipsiz, bekçisiz bankalardı onlar... Bugünkü taşyürekli insanlığımızın beş para etmezliğini yüzümüze birer sille gibi çarpan merhametli gönüllerin taştan abideleri... Dinlenme taşları da vardı. Kaba sabaydılar, estetik değerleri yoktu; ama insanın insana verdiği değerin çok ince birer simgesiydi her biri. Atı, eşeği olmadığı için binektaşına gerek duymayan; fakat aldığı yükleri sırtında taşıyan hamalların yorgunluklarını bir nebze azaltma duraklarıydı onlar. Cadde ve sokaklardaki uygun köşelere yerleştirilen blok taşlar... Boyları göbek hizasında olurdu, hamallar taşa sırtını dönerek, taşıdığı yükü fazla çömelmeden indirip azıcık soluklansın diye. Fakat binlerce yıldır içinde yoğrulduğumuz bu sevecen ve özverili kültür havzasındaki kilometre taşlarından öylesine berbat birine, o kadar yorgun, öylesine perişan bir hâlde vardık ki, bize dinlenme taşı gibi yeniden soluk kazandıracak arkataşlara hiçbir dönemde bu kadar ihtiyaç duymamıştık! Önümüzde, yanımızda, arkamızda duracak, dilimizden düşmeyecek taş gibi dostlar... Ama sanki taşın yerini başka şeyler aldıkça, arkataşların da, arkataşlıkların da kimyası bozuluyor, buzultaşına dönüşüyorlar. Testici işin “püf noktası”nı bilmezse, yaptığı kilden testiler ya kırılgan olur ya da iyi soğutmazmış suyu. Acep bizler de arkataş ustalığının o gizli sanatını, o hayati üflemeyle oluşturulan kabarcığın nasıl yapıldığını mı unuttuk ki birbirimize bu denli zayıf kumtaşlarından köprülerle bağlandık? Terkedişlerimiz, silbaştanlarımız, yazbozlarımız bu sebepten mi çoğaldı acaba? Köprülerimiz bu yüzden mi çarçabuk yıkılıyor? Niye böylesine göçebe; bir yere, birilerine ait olma fikrine bu kadar uzak kaldık dersiniz... Yoksa yaşamın püf noktasını mı unutuyoruz gitgide... İnsan olmaktan mı usandık yoksa... N’oluyor, n’oluyoruz?... Biz hangi limandan demir aldık, hangi denizdeki hangi dalgalarla boğuşuyoruz, farkında mıyız acaba? Bilinmedik diyarlara, azgın sulara neden böylesine iştahla yelken açtık ki? Taş neden yerinde ağır değil artık? Acaba buna mecbur muyuz; yoksa bu mu insan; yoksa bu mu yaşamak; yaşamın tadı bu arayışlarda mı saklı yoksa?... Bir ırmakta iki kez yüzemediğimiz, yüzmek istemediğimiz için mi tüm bunlar? Yoksa hepsi bir geçici heves mi, imreniş mi? Taş devri bitti mi, tükendi mi arkataşlar, dostların dikilitaşlarını dikme devri mi başladı ne?... Neyse ne!... Taş çatlasa, verilecek cevaplar birer hüzünlü “evet” veya iddialı “hayır”dır artık. Sizi bilmem... Ama bana dinlenme taşı gibi bir arkataş gerek! Mehmet Sağlam mehmetttsaglam@gmail.com http://afyonkocatepehaber.com

Pazartesi, Ocak 30, 2006

KRONOLOJİK BİR DERLEME 5 milyar yıl önce Güneş doğmuş ve Dünya 4.5 milyar yıl önce Güneş’ten kopmuş. Dünyanın soğuması, kabuk bağlaması, sularla kaplanması ve atmosfere kavuşması 1 milyar yıl almış. Darwinci Evrim Kuramı doğruysa, 3.5 milyar yıl önce denizlerde ilk ilkek yaşam formları ya da tek hücreli canlılar ortaya çıkmış. Bizim için hayal edilemeyecek bir zaman ölçüsü olan milyarlarca yıl süren bir süreç içinde diğer tüm canlılar peyderpey ortaya çıkmaya başlamışlar. Bilimsel anlayışa göre, en ilkel insan tipinin ortaya çıkışı ise 2-3 milyon sene önce gerçekleşmiş. (1.5 milyon yıl hesabı da yapılmıştır.) Yaklaşık 250 bin sene önce, doğdukları bölgelerden göç ederek çok uzaklara gidebilen insanlar ortaya çıkmış. Günümüz insanları kadar ileri olmasa bile bizim gibi konuşabilen, düşünebilen, gülen, oynayan, alet yapabilen ve merak eden insan tipi de yaklaşık 100 bin sene önce ortaya çıkmış. Bu insan tipine Homo sapiens denilmektedir. İnsanoğlunun ortak bir kültür geliştirmeye başlama tarihi günümüzden 40 bin sene öncesine dayandırılmaktadır. Çünkü 40 bin sene öncesine ait olan kafatası fosilleri ile bugünkü kafatasları arasında büyük bir fark görülmemektedir. Ortadoğu ve Afrika’da ortaya çıkan bu insanların ilk 9 bin yıl içinde Avustralya ve Sibirya’ya kadar dağıldıkları tespit edilmiş. Milattan Önce Homo sapienslerin Milattan önce 28.500 yılında, Asya ve Avustralya’dan Yeni Gine’ye geçtikleri anlaşılıyor. 25.000 yılında, Sibirya’dan Kuzey Amerika’ya -Bering Boğazı’nı aşarak- göç ettikleri tespit edilmiş. 23.000. Homo sapienslerin Avrupa’nın her tarafında yaşadıklarını bıraktıkları izlerden öğreniyoruz. 18.000. Kuzey Yarımkürenin kuzeyi bir buzul çağı geçirmeye başlar. Deniz seviyesi son 100 bin yılın en düşük düzeyine ulaşır ve 130 metre kadar aşağı iner. Böylece güneye doğru göç başlar. 13.500. Deniz seviyesi 40 metre yükselir ve kıyılarda yaşayanlar telef olur. Kesin bilgimiz yok ama, muhtemelen Hz. Nuh’un gelişi ve sel hâdiseleri bu yüzyılda cereyan etmiş olabilir. 11.000. İklim tekrar değişmeye başlar. Mezopotamya’yı yabani otlar kaplar. Ukrayna’daki mamutların nesli tükenir. 10.500. Bazı kavimler Güney Amerika’ya kadar inerler. 10.000. Son buzul çağına girilir. Mezopotamya’da keçiler evcilleştirilir. Doğu Avrupa’da arpa tarımı başlar. Yiyeceğin çoğalması sayesinde nüfus da artmaya başlar. Mısırlılar iç savaş nedeniyle büyük nüfus kaybına uğrarlar. 9000. Akdeniz’de su seviyesi yükselir. (Hz. Nuh Tufanı bu yıllarda da ortaya çıkmış olabilir!) Mezopotamya’da Taş Devri’nin son yılları yaşanır. 8300. Buzul çağı sona erer. Bu yıla kadar birleşik olan Avustralya ve Yeni Gine arası su ile dolar ve iki farklı ada kültürü oluş maya başlar. İsrail’de etrafı surlarla çevrili ilk yerleşim birimi kurulur. Ürdün vadisinde ilk kez buğday tarımı başlar. Mezopotamya halkı arpa tarımını yeni öğrenir. Güney Afrika’da bazı mağara duvarlarına zebra ve fil resimleri çizilir. 7200. Yunanistan’da koyunlar evcilleştirilir. 7100. Çayönü Tepesi’nde (Irak) ilk kez bakır işlenmeye başlar. 7000. Kurak bir iklimi olan Mısır’a 1000 yıl boyunca yağmur yağışının başlangıcı. Nil deltası verimli hâle gelir ve nüfus hızla artar. Çatal Höyük’te bir yerleşim birimi kurulur. Anadolu’da ve İran’da buğday tarımı başlar. 6500. İngiltere ile Avrupa’yı birbirine bağlayan çukur vadi sularla kaplanır ve Britanya Adası oluşan Manş Denizi yüzünden Avrupa’dan ayrılır. 6400. Mezopotamya’da yaşayan Sümerliler ilk tekerleği icat ederler. (Tekerlek günümüz uygarlığının oluşmasına en büyük katkıyı yapmış icat kabul edilir.) 6250. Çatal Höyük’teki yerleşim birimi büyük bir kasabaya dönüşür. Çayönü’nde ilk kez domuz evcilleştirilir. 6000. İlk çanak/çömlek yapımı başlar. Böylece yiyecek hazırlamak ve saklamak kolaylaşır. İsviçre’de köpekler ve öküzler evcilleştirilir, tahıllardan ekmek yapılmaya başlanır ve yabani keten soymuklarından halatlar yapılır. 5508. Milat’tan sonra 7. yüzyılda Konstantinopol’de kabul edilen ve 17. asra kadar, bin yıl süreyle, Doğu Ortodoks Kilisesi tarafından Hıristiyanlara kabul ettirilen kâinatın -sözde- yaratıldığı yıl. 5490. Suriye Hıristiyanlarınca hesap edilerek kabul edilen kâinatın yaratılış yılı. 5000. Mezopotamya ve Mısır’da sulama kanalları yapılır. Amerika Kıtaları’nda mısır ve baklagiller tarımı başlar. Danimarka’da kadınların erkeklere oranla erken ölüm oranı %40 daha fazladır. 4000. Sümerliler ilk çivi yazısını icat ederler. 600 sembolden oluşan bir alfabeyle Gılgamış Destanı’nı yazarlar. Demir cevheri işlenmeye başlar. 3800. Deniz seviyesi bugünkü seviyesine 8 metre kadar yaklaşır. 3300. İsviçre Alpleri’nde avlanan 30 yaşındaki bir adam (Ice man) kar fırtınasından korunmaya çalışırken donarak ölür. Elinde bakır bir balta, sırtındaki sadak içinde 14 adet ok ve bir yay ile belinde çakmak taşından yapılmış bir hançeri vardı. (Cesedi 11 Eylül, 1991 tarihinde bulunmuştur.) 3200. Kuzey Mısır Krallığı ile Güney Mısır Krallığı, Kral Menes idaresi altında birleşir. Menes, adı bilinen en eski ve ilk tarihî şahsiyettir. Yakın Doğu’da tekerlekli yük arabası kullanımı başlar. 3000. Pamuktan giyecekler örülmeye başlar. İran’da kilden yapılmış sikkeler icat edilir. 2900. Aşırı tarım ve meracılık yüzünden Kuzey Afrika’daki Sahra bölgesi çölleşmeye başlar. Kutsal sayılmalarına rağmen Karadeniz’deki yunuslar büyük miktarlarda avlanılır. Mısır’da Kral Zoser tarafından yönetilen üçüncü hanedanlık başa geçer ve Mimar İmhotep, Zoser için ilk piramidi yaptırır. Bu, dünyanın en büyük taş yapısıdır. 2675. Keops piramidi 20 yılda inşa edilir. 2350. Mezopotamya Akadlar tarafından 200 yıl süreyle idare edilmeye başlar. Sümer uygarlığı en yüksek noktasına ulaşır. 2000. Fenikeliler ve Giritliler 3 direkli ve kare yelkenli gemileriyle Lübnan kerestelerini Mısır’a ihraç etmeye başlarlar. Sümerliler ondalık sayıları keşfederler. Yakın Doğu’da sığır ve süt/yoğurt çiftçiliği başlar. Hindistan’da çay ve muz tarımı, Afrika’da karpuzculuk, Arabistan Yarımadası’nda hurma ve incir ticareti başlar. 1850. (?) Hz. İbrahim Harran’dan Ken’an (Canaan/Filistin) bölgesine göç eder ve Nemrud’un saltanatı altında olan Babil’e (Babylon) gelerek peygamberliğini ilân eder. Hz. İbrahim’in dini Ortadoğu da yayılır. Böylece,Tanrı’nın tek olduğu insanlara hatırlatılır, adak olarak kölelerin kurban edilmesi yasaklanır ve ibadet kuralları getirilir. Bundan sonra, Hz. Yakub -İsrail lakabı ile- Tanrı’nın buyruklarını yaymaya devam eder. Hz. Yakub’un sülalesi ‘Beni İsrail/İsrailoğulları’ adıyla günümüze kadar devam edecektir. Yakın Doğu’da domuz etinin yenmesi yasaklanır. Britanya’da feribotlar ve vinçler kullanılmaya başlar. 1792. Babil’de Hammurabi devri başlar. 1500. Çin’de ipek işlenmeye başlanır. Mısırlılar geometriyi geliştirirler. 1450. Anadolu’da Hitit hâkimiyeti yayılır. 1374. Mısırlılar sadece güneş tanrısı Aton’a inanmaya başlar ve tektanrıcılığı geçici olarak kabullenirler. 1200. Muhtemelen, Hz. Musa’nın peygamberlik mucizelerini göstermeye başladığı ve 10 Emir’in geldiği yıllar. 1000. Hinduizm ve Rig Vedalar’ın ortaya çıkışı. 1002-962. Hz. Davut’un krallığı. 962-922. Hz. Süleyman’ın krallığı. 850. Tarihçi Herodotus’a göre: Homer, İliad ve Odisse destanlarını bu tarihte tamamlar. 753. Roma, Romulus ve Remus tarafından kurulur. 721. Asurlular, İsrailoğullarından 27 bin kişiyi yok ederler. 658. Bizans’ın kuruluşu. 634. Antik Yunan felsefesinin kurucusu Thales doğdu. 600. Mısırlılar gemiyle 3 yılda Afrika’nın çevresini dolaşırlar. 565. Buda (Siddharta Gautama) dünyaya gelir. 555. Taoizm’in kurucusu Çinli filozof Lao-tze dünyaya gelir. 551. Konfüçyüs (Kung Fu-tze) dünyaya gelir. 500. Konfüçyüs’ün, ‘sana yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma’ felsefesi Çin’de yayılır. 470. Ünlü Yunan filozofu Sokrat (Socrates) ve ünlü hekim Hipokrat (Hippocrates) doğdu. 428. Sokrat’ın öğrencisi filozof Eflâtun (Plâton) doğdu. 400. Yunan Filozofu Democritus ‘maddenin en küçük parçası atomdur’ diyerek ilk atom teorisini geliştirdi. 399. Sokrat, Atinalı gençleri yoldan çıkardığı suçuyla yargılanır ve baldıran zehri içirtilerek idam edilir. 384. Büyük İskender’in hocası ve mantık biliminin kurucusu Aristo (Aristoteles) doğdu. 301. Grek (Helen/Antik Yunan) İmparatorluğu’nun parlak devri. 300. Kuzey Afrika’da esir, fildişi ve leopar derileri ticareti başlar. 287. Ünlü matematikçi Arşimet (Archimedes) doğdu. 214. Çin Seddi’nin temelleri atılmaya başlanır. 168. Suriye Kralı 6. Epifanes Hz. Musa’nın dinini yasaklar ve Kudüs’teki tapınakları yıkar. 101. Manyetik bir pusula kullanan Çinli denizciler Hindistan’a çıktılar 47. Roma İmparatoru J. Sezar (Caesar) Anadolu’ya geçerek, Pontus Kralı Farnaces’i mağlup eder ve ünlü sözünü haykırır: ‘Geldim, gördüm, yendim (veni, vidi, vici).’ 45. Sezar, Yunanlı matematikçi ve astronom Sosigenes’i tayin ederek yeni bir takvim hazırlatır. Bundan sonra bir yıl: 365 + ¼ gün ve yılbaşı da 1 Ocak olarak kabul edilir. 30. Çinliler güneş saatini icat ederler. 05. Hz. İsa’nın alternatif doğum yılı. MİLAT 0 yılı: Hz. İsa’nın doğumu. Bu tarih: İsa’dan 525 yıl sonra, astronom Dionysius tarafından hesaplanmıştır. 33. Hz. İsa’nın teveffi’si. Bu kelime vefat anlamına geldiği gibi uyutmak, yeryüzünden ayırmak ve melekler kadar saflaştırmak anlamlarına da gelmektedir. 34-70. Hz. İsa’nın havarileri İncilleri yazdılar. 200. Batıya doğru ilerleyen Hunlar Afganistan’ı işgal ederler. 250. Çinliler barutu bulurlar. 313. Roma İmparatoru Konstantin Hıristiyanlığı kabul eder. 324. Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olur. 325. Ünlü İznik (Nicaea) Konseyi toplanır ve bugünkü Hıristiyanlık anlayışının temelleri atılılır. 330. İstanbul, (Constantinople) Roma İmparatorluğu’nun başkenti olur. 360. Hunlar Avrupa’yı işgale başlarlar. 395. İstanbul, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nun başkenti olur. 536. Budizm, Japonya’da bir din olarak kabul edilir. 570. Hz. Muhammed’in doğumu. 610. İlk Kuran ayetinin inişi ve Hz. Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcı. 622. Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçü (hicret). 632. Hz. Muhammed’in vefatı. 630-650. Arap-İslâm İmparatorluğu’nun yükseliş devri. 660-750. Emeviler devri. 711-715. Emeviler’in İspanya’ya geçişi. 756. Bağımsız Endülüs Emevi Devleti’nin ilânı. 750-842. Irak Abbasileri’nin güçlü devri. Bilim, felsefe ve ilâhiyatta çok ilerledikleri yıllar. 786-809. Harun el-Reşit’in Abbasî hükümdarlığı. 813-833. El-Me’mun’un parlak Abbasî hükümdarlığı. 892. İngiltere 330 gemiyle gelen Vikinglerin istilâsına uğrar. 969. Tunus’ta Fatimiler Devleti’nin kuruluşu. 1071. Alp Arslan’ın Bizans imparatoru Romanos Diogenes’e karşı Malazgirt zaferi. 1077. Anadolu Selçuklu devletlerinin başlangıcı. 1086. Çinliler mıknatıslı pusulayı icat ederler. 1095. İlk Haçlı Seferi’nin başlangıcı. 1147. İkinci Haçlı Seferi’nin başlangıcı. 1150. Paris’te bir üniversite kurulur. 1214. Moğollar Peking’i (Beijing) ele geçirirler. 1215. İngiltere’de krallığın yetkilerini sınırlayan Magna Carta ilân edilir. Bu olay -Batı’da- insan haklarının ve demokrasinin başlangıcı olarak kabul edilecektir. 1217. İngiltere’deki Cambridge Üniversitesi’nin temeli atılır. 1237. Moğollar barut kullanmaya başlayarak Doğu Avrupa’yı istilâ ederler. 1250. Haçlı seferleri sırasında Araplardan öğrenilen ondalık sayı sistemi Avrupa’da yayılmaya başlar. 1258. Irak Abbasilerinin çeşitli istilâlardan sonra yıkılışı. 1261. Mısır Abbasilerinin başlangıcı. 1268. Anadolu’da büyük bir deprem olur ve 60 bin kişi hayatını kaybeder. 1270. Sekizinci ve son Haçlı Seferi. 1275. Ünlü Venedikli gezgin Marco Polo, Moğol İmparatoru Kubilay Kağan’ın sarayında memur olarak çalışmaya başlar. 1278. İlk ayna yapıldı. 1298. Marco Polo Cenova hapishanesinde ünlü ‘Milyon’ isimli seyahatnamesini yazar. Bu eser, Avrupalılara, Asya ve Uzakdoğu hakkında önemli bilgiler kazandırır. 1299. Osmanlı beyliklerinin Osmanlı Devleti’ne geçişi. 1326. Bursa’nın fethi. 1348. Avrupa’da büyük bir veba salgını başlar. (Bundan Yahudiler sorumlu tutulur ve kitleler hâlinde öldürülürler.) 1391. Selanik’in fethi. 1402. Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda Timur’a esir düşmesi ve Osmanlı birliğinin bozuluşu. 1413. Mehmet Çelebi’nin Musa Çelebi’yi mağlup ederek Edirne’de tahta çıkışı. 1441. Afrikalı esirler Lizbon pazarlarında satılmaya başlar. 1453. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethi ve İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti oluşu. 1455. Gutenberg’in matbaada ilk İncil’i basması. 1492. Kristof Kolomb Küba’ya ayak basar; fakat Amerika’yı keşfettiğinin farkına varmaz. 1497. Amerigo Vespucci 1491’de Amerika’yı kendisinin keşfettiğini iddia eder. 1502. Vespucci Amerika’ya tekrar gider ve iddiasını ispatlar. 1512. Yavuz Sultan Selim’in tahta çıkışı. 1514. Y.S. Selim’in Şah İsmail’e karşı Çaldıran zaferi. 1517. Mısır’ın fethi ve Y. S. Selim’in halife oluşu. Almanya’da Martin Luther’in Protestan Mezhebi’ni kuruşu. 1518. İspanyollar Afrikalı esirleri Amerika’ya taşırlar ve şeker kamışı üretimini arttırırlar. 1519-21 Ferdinand Magellan dünyanın çevresini dolaşır. 1520. Kanunî Sultan Süleyman’ın tahta çıkışı. 1529. Osmanlıların Viyana’yı kuşatması. 1535. Fransa’ya ilk kapitülasyonların (ayrıcalıklar) verilmesi. İncil İngilizce’ye çevrilir. 1538. Avrupa’daki kutsal ittifakın donanması Preveze Savaşı’nda Osmanlılara yenildi. 1543. Japon ordusu ateşli silahlarla donatılır. 1546. İspanyolların Amerika’daki yerli halkları katletmeleri. 1556. Çin’deki depremde 830 bin kişi yaşamını yitirdi. 1562. Fransa’da dinî savaşların başlangıcı. 1589. Dikiş makinesi yapıldı. 1597. İngiliz avukat ve tiyatro yazarı Şekspir (Shakespeare), Romeo Juliet’i yazar. 1600. Çin’deki nüfus 120 milyona çıkar. Kuzey Amerika’da sadece bir milyon insan kalmıştır. 1606. Avrupalılar Avustralya’ya ayak basarlar. 1630. Ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi gezilerine başlar. (Yazdığı ciltler dolusu tarih ve coğrafya bilgisi içeren eserleri 1848’de Kahire’de ilk kez yayımlanacaktır.) 1642. İngiltere’de iç savaşlar başlar. Pascal bir hesap makinesi yapar. 1663. Avrupa’da büyük bir veba salgını başlar. Yüz binlerce insan ölür. 1687. Japonya’da hayvanların öldürülmesi resmen yasaklanır. 1698. Londra’da menkul değerler borsası kurulur. 1700. Osmanlılar Avrupa’da büyük toprak kaybına uğrarlar. 1704. Amerika’da ilk gazete yayımlanır. 1705. Buharla çalışan ilk makine icat edilir. 1715. Japonlar bakır ve gümüş ihracatı sayesinde zenginleşmeye başlarlar. 1721. K. Amerika ve İngiltere arasında ilk posta servisi başlar. 1727. Brezilya’da kahve tarımı başlar. 1729. İstanbul’da ilk matbaanın açılışı. 1750. Dünyanın 750 milyon nüfusu olduğu hesap edilir. 1765. Paris’te ilk lokanta açılır. 1776. Amerika’nın bağımsızlık ilân etmesi, ABD’nin kuruluşu. 1781. Uranüs gezegeni keşfedilir. 1785. Amerika’da dolar resmi para birimi ilân edilir. 1787. İlk A.B.D. anayasasının kabulü. İngiltere’de aşırı alkol tüketimi yüzünden suç oranları artar ve hapishaneler yetersiz kalınca mahkûmlar Avustralya’ya gönderilir. 1789. Fransız İhtilali. 1790. Hızlı çalışan dikiş makinesi yapıldı. Fransa’da uzunluk ölçüsü olarak Metre kabul edildi. 1799. 18. yüzyılda Afrika’dan Amerika’ya gönderilen esir sayısı 7 milyon kişiye ulaşır. 1800. Batarya (akü) icat edildi. 1804. Napolyon’un Fransa İmparatoru ilân edilmesi. Buharlı lokomotif yapıldı. 1822. Fotoğraf makinesi yapıldı. 1823. Bakü’de petrol sondajları hız kazanır. 1825. Alüminyum madeni bulundu. 1829. Yunanistan, Osmanlıdan bağımsızlığını kazanır. 1830. Rusya’da koleradan 900 bin kişi yaşamını yitirir. 1831. İngiliz fizikçi M. Faraday dinamonun prensiplerini keşfeder ve elektrik üretir. 1836. Altı kurşunlu tabanca (Altıpatlar) yapıldı. 1839. Tanzimat Fermanı’nın ilânı. 1845. İlk hidroelektrik santrali inşa edildi. 1848. Kaliforniya’da bol miktarda altın bulunması ve ‘altına hücum göçleri’nin başlangıcı. 1853. Kırım Savaşları’nın patlak vermesi. 1854. Petrol rafine edilir ve yan ürünler ortaya çıkar. 1856. Islahat Fermanı’nın ilânı. 1861. Amerika’da 4 yıl süren iç savaşlar. 22 milyon nüfuslu 23 eyalet, 9 milyon nüfuslu 11 eyaletle çarpışır. 1863. Londra metrosunun inşaatına başlanır. 1867. Rusya 7 milyon dolar alıp Alaska’yı ABD’ye satar. 1869. Süveyş Kanalı açıldı. İlk margarin yağı yapıldı. 1875. Süveyş Kanalı İngilizlerin kontrolüne girdi. 1876. Birinci Meşrutiyet’in ilânı. 1877. Osmanlı-Rus savaşları. Telefon icat edildi. 1880. T. Edison elektrik ampulünü icat eder. 1881. Atatürk’ün doğumu. Avrupalılar ABD’ye topluca göç etmeye başlarlar. 1882. İngilizlerin Mısır’ı işgali. 1883. Makineli tüfek icat edildi. 1887. Otomobil yapıldı. Sinema kamerası icat edildi.Otomatik çarpma işlemi yapan hesap makinesi yapıldı. Radyo yapıldı. 1892. Yürüyen merdivenlerin patenti alındı. Elektrikli ütü yapıldı. 1895. W. Röntgen, X-ışınlarını keşfetti. 1897. İsviçre’de ilk Siyonist kongrenin toplantısı. Motorlu bisiklet yapıldı. 1898. Denizaltı inşa edildi. 1899. Ses kaydetme cihazı yapıldı. 1900. Dünya nüfusu 1.7 milyara yükselir. 1901. Dünya petrolünün yarısı Bakü’de çıkarılmaktadır. 1903. Uçak modelleri yapıldı. 1904. Japon-Rus savaşları. 1905. Wright kardeşler yaptıkları uçakla 39 km. uçmayı başardılar. Einstein Özel Rölativite Teorisi’ni yayımladı. 1907. Helikopter icat edildi. 1908. İkinci Meşrutiyet’in ilânı. 1911. Osmanlı-İtalyan savaşı. İtalyanların Libya’yı işgali. Fransızların Tunus’u işgali. 1912. Fas’ın Fransa ve İspanya arasında paylaşımı. Ünlü Titanik gemisi Amerika’ya giderken battı. 1.500 kişi öldü. 1914. 1. Dünya Savaşı başladı. Kol saati yapıldı. 1916. Çanakkale Savaşı’nda yenilen İngilizler geri çekilir. 1917. Rusya’da Lenin önderliğinde Bolşevik devrimi. 1918. Dünya Savaşı’nın bitişi. 20 milyon asker ve sivil yaşamını yitirir. Tüm dünyaya yayılan ‘Çin Gribi’ yüzünden 21 milyon insan daha telef olur. 1919-22. Türk Kurtuluş Savaşları. 1920. İstanbul’un işgal altına alınması. Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü. Anadolu’daki ilk seçimin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisinin Ankara’da açılışı (23 Nisan). 1921. Türk Kurtuluş Savaşı’nın zaferler dönemi. 1922. Saltanatın kaldırılması ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son bulması. Son padişah Vahdettin 17 Kasım’da bir İngiliz gemisiyle Malta’ya ayak basar. 1923. Lozan Antlaşması ile Türkiye’nin bağımsızlığının kabulü (24 Temmuz). Türkiye Cumhuriyeti’nin ilânı (29 Ekim). 1924. Halifeliğin kaldırılışı. 1925. Televizyon yapıldı. 1927. Kerkük’te zengin petrol yatakları bulundu. 1928. Türkiye’de Arap alfabesinin kaldırılışı ve Lâtin alfabesine geçiş (3 Kasım). Penisilin bulundu. 1930. Jet motoru yapıldı. 1933. Naziler’in Almanya’da iktidara gelmeleri. 1934. Alman cumhurbaşkanı vefat eder. Hitler %88 oy alarak başa geçer. 1936. İspanya iç savaşları. 1938. Atatürk’ün vefatı (10 Kasım). 1939. 2. Dünya Savaşı başladı. Elektron mikroskobu yapıldı. 1945. Savaşın sonu. 40 milyondan fazla asker ve sivil yaşamını yitirdi. Hiroşima’ya ilk atom bombası atıldı. 1946. Elektronik bilgisayar yapıldı. 1947. Hindistan’ın İngilizlerden bağımsızlığını kazanması. 1948. Fiistin topraklarında İsrail Devleti’nin kuruluşu. 1949. Mao Tse Tung Çin Halk Cumhuriyeti’ni ilân etti. 1950. Türkiye’de iki siyasî partili demokrasiye geçiş. Kore savaşı başladı. 1953. Canlı hücrelerdeki genetik kodların çekirdekteki DNA moleküllerinde gizlendiği tespit edildi. Kanada’da zengin Uranyum yatakları bulundu. 1954. 8 yıl süren Fransa-Cezayir savaşları. Moskova yakınlarında ilk nükleer enerji santrali kuruldu. 1957. Rusların ilk insansız uzay aracını uzaya fırlatması. 1958. Atom ve Hidrojen bombalarının sık sık denenmesi, uçakların atmosferin üst tabakasına bıraktıkları kirli gazlar ve sanayi bacaları yüzünden ozon seviyesinin azaldığı saptandı. 1960. Lâzer ışınları kullanılmaya başlandı. 1964. ABD-Vietnam savaşlarının kızışması. 1966. Hayvanların öldürülmesi günah sayıldığından Hindistan’daki farelerin sayısı 1.6 milyar olarak hesaplanır. 1968. Alaska’da zengin petrol yatakları bulundu. 1969. Astronot Neil Armstrong Ay’a indi. Jumbo jetler hizmete girdi. 1972. ABD Jüpiter’e insansız bir uzay aracı yolladı. 1973. Vietnam Savaşı bitti. 1974. Türk ordusunun Kıbrıs’a çıkışı. 1976. Çin’deki büyük depremde 655 bin kişi yaşamını yitirdi. 1979. İran’da, Şah’ın ülkeyi terk etmesi ile Ayetullahlar döneminin başlaması. 1981. AIDS virüsü keşfedildi. Dünya nüfusu yaklaşık 4 buçuk milyar. 1986. Rusya’da, Gorbaçov reform (Perestroika) hareketlerini başlattı. 1988. 8 yıl süren İran-Irak savaşı sona erdi. Savaş sırasında1 milyondan fazla insan öldü ve savaş faturası yaklaşık 1.2 trilyon dolar oldu. 1989. Berlin duvarı yıkıldı. 1990. Irak, Kuveyt’i işgal etti. Yugoslavya’da iç savaş başladı. 1991. Körfez Savaşı. Kuveyt geri alındı. Yugoslavya’da iç savaş kızıştı. 1992. Vatikan, 1633 yılında ‘Güneş dünyanın etrafında dönmüyor’ diyerek Kilisenin öğretilerine karşı çıktığı için hapsedilen Galileo’nun haklılığını -360 yıl sonra- kabul etti. Cezayir'de seçimler iptal edildi. 1995. Yugoslavya’daki savaştan dolayı 800 bin kişinin sakat kaldığı açıklandı. Cezayir’de yenilenen seçimlerde sonuç değişmedi ve şiddet olaylarında ölenlerin sayısının 60 bini bulduğu açıklandı. 1996. Afganistan’da iç savaş kızıştı. 1997. Mars gezegenine yürüyen bir araç (Pathfinder) indirildi. Cezayir’de 400 kişi hunharca katledilerek öldürüldü ( 2 Ocak). 1998. Güney Amerika’da 20 bin kişi sel ve kasırga nedeniyle öldü. Gölcük’te 7.4 şiddetinde bir deprem oldu (17 Ağustos) ve 18 binden fazla insan yaşamını yitirdi. 2000. 2000 yılında kıyamet kopacağını ileri sürenlerin tümü yanıldı. Clinton’un yerine G.W. Bush başkan seçildi. 2001. 11 Eylül’de tüm dünyayı etkileyecek bir terör olayı yaşandı: New York’taki İkiz Kuleler yolcu uçakları tarafından yıkıldı. 4 bine yakın insan öldü. 2002. TBMM yenilendi (3 Kasım). Mevcut 5 siyasî parti barajı aşamadı. A.K. Partisi büyük çoğunlukla seçimi kazandı. CHP tekrar meclise girdi ve tek muhalefet partisi oldu. 2003. ABD ve İngiltere Irak’a girdi. (20 Mart). Saddam Hüseyin ve muhafızlar ordusu saklandı. 2004. G. W. Bush yeniden başkan seçildi (2 Kasım). Filistin lideri Yasel Arafat Paris’te vefat etti (11 Kasım). Irak’taki ölü sayısı 150 bini buldu. 2004. Aralık 26. Hint Okyanusu’ndaki Tsunami felâketinde 300 bin kişi hayatını kaybetti. 2005. Mart 28. Endonezya’nın Sumatra adası açıklarında Richter ölçeğine göre 8.7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Tsunami bu kez büyük zarara yol açmadı. 2005. AB, 3 Ekim’de Türkiye ile üyelik müzakerelerine başladı. 2006. 1 Şubat, saat: 11.30. 24 saat sonra, dünya nüfusuna 220 bin kişi daha eklenmiş olacak. Şu ânda dünya nüfusunun 6 milyar 752 milyon olduğu tahmin edilmektedir.